Doç. Dr. Ahmet Taylan Çebi
Karabük
Üniversitesi Ağız ve Diş Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Erciyes
Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden mezun olduktan sonra İstanbul
Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim
Dalı’nda doktora eğitimini tamamladım. 2016 yılında Karabük Üniversitesi Diş
Hekimliği Fakültesi Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı’nda Yrd.Doç.Dr olarak,
kurucu öğretim üyesi kadrosunda göreve başladım. Diş Hekimliği Fakültesi Dekan
Yardımcılığı ve Ağız, Diş ve Çene Cerrahisi Anabilim Dalı Başkanlığı başta
olmak üzere birçok idari görev ve komisyon başkanlıklarında bulundum. 2020
Nisan ayında Doçent ünvanını almaya hak kazandım. 2020 Temmuz tarihiyle Karabük
Ağız ve Diş Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Başhekimlik görevini
yürütmekteyim.
Proje Önerisi
Farmakolojik
Olmayan Ağrı Kontrol Metodlarının Gömülü Üçüncü Molar Cerrahisi Sonrası
Etkileri
Gömülü diş
operasyonları diş hekimliği rutininde en fazla yapılan cerrahi operasyonlardır.
Bu tip operasyonlardan sonra hastalar sıklıkla şiddetli ağrı gibi
komplikasyonlarla karşılaşmaktadırlar. Postoperatif ağrı, hastaların yaşam
kalitesini ve yaşam doyumunu azaltmaktadır. Postoperatif ağrıyı önlemek
amacıyla çok sayıda çalışmalar yapılmış ve farmakolojik yöntemler kullanılmıştır.
Farmakolojik ajanların bilinçsiz ve yoğun bir şekilde kullanılmasının birey ve
ülke ekonomisine getirdiği yük, bazı fizyolojik fonksiyonlara olumsuz etkisi ve
özellikle narkotiklerin kullanıldığı durumlarda her defasında dozun artırılması
nedeniyle tolerans gelişmesi gibi olumsuz yönleri vardır. Ağrının kontrolünde
kullanılan bir başka metot da farmakolojik olmayan yöntemlerdir. Farmakolojik
olmayan ağrı giderici yöntemlerin kullanım amacı; analjeziklerin kullanım oranının
azaltılması ve hastanın ağrı sorununun ortadan kaldırılarak yaşam kalitesinin
yükseltilmesidir.
Farmakolojik
olmayan yöntemler, ağrının ilaç dışı yöntemlerle kontrol edilmesidir.
Farmakolojik olmayan ağrı giderici yöntemlerin kullanım amacı; analjeziklerin
kullanım oranının azaltılması ve hastanın ağrı sorununun ortadan kaldırılarak
yaşam kalitesinin yükseltilmesidir. Bu yöntemlerin hasta tarafından rahatlıkla
uygulanabilmesi, ilaçlar gibi yan etkilerinin olmaması gibi avantajları vardır.
Masaj çok eski
zamanlardan beri, pek çok medeniyette tedavi ve iyileştirici etkileri nedeniyle
kullanılan eski bir yöntemdir. Masajın ağrı azaltıcı etkileri; dolaşımı
artırarak kalbin pompalama gücünü artırmakta, kas spazmını çözerek kasların
gevşemesini ve kişinin rahatlamasını sağlamaktadır.
● Masaj
yapılan bölgede oluşan vazodilatasyon ile basıya maruz kalan bölgelere olan kan
akımı artırılarak bölgede biriken metabolitler uzaklaştırılmakta ve ağrı
azaltılabilmektedir.
● Masajla,
derideki dokunma reseptörleri uyarılmaktadır. Dokunma reseptörleri, ağrıyı
ileten liflerden daha geniş çaplı oldukları için uyarıları, kortekse ağrı
liflerinden daha hızlı iletmekte ve korteks öncelikle bu uyarıları aldığından
substantia gelotinasaya mesaj göndererek ağrı kapısının kapatılmasını
sağlamaktadır.
● Deri üzerine
yapılan mekanik uyarılar, kapı kontrol mekanizmasını harekete geçirerek, beta
endorfin düzeyini yükseltmektedir. Beta endorfinlerin salgılanması ağrı eşiğini
yükselterek, ağrı duygusunu azaltmakta ya da ortadan kaldırmaktadır.
Mentha
bitkisinden elde edilen mentol, hem ferahlatıcı hem de ağrıyı azaltıcı etkisi
olan bir ajandır. Mentol içerikli ajanlar; krem, losyon, likit ya da jel
şeklinde olabilirler. Mentol içerikli ajanlar deriye uygulandıklarında
sıcaklık, serinlik gibi bir etki yaratırlar. Mentol içeren maddelerin lokal
olarak uygulanışı da bir tür eksternal analjezi sağlamaktadır. Mentol uygulama,
dikkati başka yöne çekerek ya da ağrı algılamasını azaltarak ağrıyı
hafifletmektedir. Ayrıca literatürde mentolün korteksi uyararak ağrı kapısını
kapatması ya da endorfinlerin salınımını artırarak ağrıyı hafiflettiği
belirtilmektedir.
Oral ve
maksillofasiyal bölge cerrahilerinden sonra kullanımına neredeyse hiç
rastlanmamaktadır.
Çalışmada,
kriterlere uyan 50 hastada, 50 gömülü yirmi yaş dişi operasyonu yapılmıştır.
Çift kör yöntemi ile çalışmaya alınan hastalar A ve B grubu olmak üzere iki
gruba ayrılmış ve gruplara rastgele atanmıştır. İki grubu oluşturan hastalara
da rutin antibiyotik profilaksisi olarak amoksisilin günde 2x1 şeklinde,
gargara olarak günde 3x1 klorheksidin glukonat %2 ve nonsteroid
anti-inflamatuar ilaç olarak da günde 2x1 alınacak şekilde diklofenak potasyum
türevi aynı ilaçlar, aynı dozajda 7 gün boyunca verilmiştir. Ayrıca iki gruptan
rastgele seçilen bir grubtaki hastalara mentol içerikli merhem verilmiş ve bu
merhem ile günde 3 defa sabah-öğle-akşam 10dk’lık periyotlarla olmak şartı ile
operasyon yapılan bölge üzerindeki masseter kasına ekstraoral olarak sürmesi ve
basınç uygulamadan dairesel hareketlerle masaj yapması önerilmiştir. Rutin
tedavi yapılan gruba A grubu, rutin tedavi ve mentollü merhem ile masaj
yaptırılan gruba ise B grubu adı verilmiştir.
Postoperatif
ağrının değerlendirilmesi, hastaların operasyonu takip eden 2, 6, 8, 12, 24.ve 48.saatlerde
ayrıca 3, 5 ve 7. günlerde ağrı miktarını, hazırlanmış olan 100 mm’lik Viziual
Ağrı Skalası (VAS) üzerinde işaretlemeleri ile yapılmıştır.
Sonuç olarak
bu çalışmada; mentol ve masaj uygulaması gibi farmakolojik olmayan ağrı kontrol
yöntemlerinin, oral cerrahi işlemler sonrası oluşan postoperatif ağrı üzerine
etkin bir rol aldığı gösterilmiştir. Bu tip ağrı kontrol yöntemlerinin yan
etkilerinin olmaması açısından da önem taşıması ve ağrıda etkili olmaları
yönünden postoperatif destek tedavi olarak güvenilir bir şekilde
kullanılacakları düşünülmektedir. İlaç kullanımlarının, ilaç bağımlılıklarının
son derece arttığı çağımızda, bu tip bir nonfarmakolojik ağrı kontrol metodunun
diş hekimliği ameliyatlarından sonra kullanılabilir olması ve son derece etkili
bir yöntem olduğunun da bilimsel bir çalışma sonucunda gösterilmesi neticesinde
yenilikçi bir girişim ve metod olarak diş hekimliği rutinine yerleşmesi
gerektiği düşünülmektedir.